Vergi davaları,Vergi danışmanı
trende

VERGİ MÜKELLEFİ KİMDİR? VERGİ SORUMLUSU KİMDİR?

VERGİ MÜKELLEFİ KİMDİR? VERGİ SORUMLUSU KİMDİR?

VERGİ HUKUKUNDA MÜKELLEFİYET
“VERGİ MÜKELLEFİ VE VERGİ SORUMLUSU”

Giriş

Kişiler ile idare arasında vergi kanunlarında düzenlenen vergilendirme işlemlerinden doğan ilişkilere vergi hukuku ilişkisi denir. Bu ilişki, idare hukukundan doğan genel ilişkilerin vergi hukuku alanına yansıyan özel bir görünümü olarak nitelenebilir. Vergi kanunlarında belirlenen vergiyi doğuran olayın (vergi kanunlarının vergi borcunun doğumunu bağladıkları olay, ilişki ya da durumlar) meydana gelmesi ile birlikte devletle kişiler arasında kanundan doğan bir alacak- borç ilişkisi kurulmuş olmaktadır.

Vergilendirme İşleminin Tarafları

Vergi hukuku ilişkisinin tarafları; öncelikle borçlu tarafta mükellef ( yükümlü) olarak adlandırılan gerçek ya da tüzel kişiler ve bazı hallerde tüzel kişiliği olmayan bir kısım topluluklar; alacaklı tarafta ise devlet ya da daha teknik bir söyleyişle devlet adına vergilendirme işlemlerini yürüten vergi idaresidir. Bu ilişkiye bazı durumlarda mükellefler adına vergilendirmeye ilişkin bazı maddi veya şekli ödevleri yerine getirmekle görevlendirilen vergi sorumluları da eklenmektedir. Vergi hukuku ilişkisinin asıl tarafları vergi mükellefi ( vergi yükümlüsü) ve vergi idaresidir. Vergi sorumluları, vergi hukuku ilişkisine taraflardan biri adına ve hesabına bazı durumlarda katılmakta olduğundan ayrı bir taraf olarak yorumlanamaz.

Vergi mükellefi; VUK ( Vergi Usul Kanunu) ‘ nun 8. Maddesinde “Mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettübeden gerçek veya tüzel kişidir” şeklinde tanımlanmıştır. Metinde yer alan “kendisine vergi borcu terettübeden ( düşen) ” ibaresi, vergi mükellefinin ödevlerinin yalnızca vergi adı verilen ödemeyi yapmaktan ibaret olduğu ön izlenimine yol açmaktadır. Oysa mükelleflere yüklenen ödevler; vergiyi ödemek anlamına gelen maddi ödev ile bu ödevin gereği gibi yerine getirilmesini temin etmeye yönelik defter tutma, belge düzenleyip saklama, belge alma- verme, bildirimlerde bulunma ve kayıt düzenine uyma gibi şekli ödevlerden oluşur.

Genel olarak mükelleflerin maddi ve şekli ödevleri bir arada var olur. Ancak bazı durumlarda vergi mükelleflerinin herhangi bir vergi borcu yani maddi ödevi olmadığı halde, sırf şekli ödevleri söz konusu olabilir. Örneğin Katma Değer Vergisi Kanunu’nun “Beyan esası” başlıklı 40. Maddesinde yer alan “…herhangi bir vergilendirme döneminde vergilemeye tabi işlemleri bulunmayan mükellefler de beyanname vermek mecburiyetindedirler.” kuralı böyle bir duruma işaret etmektedir.

Anılan madde ilk okunduğunda vergi mükelleflerinin gerçek ya da tüzel kişilerden ibaret olduğu kanaatini uyandırmaktadır. Oysa çeşitli kanunlarda düzenlenen mükellef örnekleri arasında gerçek ya da tüzel kişiliğe sahip olmayan bazı toplulukların da yer aldığı görülmektedir. Örneğin, Kurumlar Vergisi Kanunu’nda belirlenen mükellefler arasında yer alan iş ortaklıkları tüzel kişiliğe sahip olmayan bir topluluktur. Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 2/6. Maddesinde yer alan “İktisadî kamu kuruluşları ile dernek veya vakıflara ait iktisadî işletmelerin kazanç amacı gütmemeleri, faaliyetlerinin kanunla verilmiş görevler arasında bulunması, tüzel kişiliklerinin olmaması, bağımsız muhasebelerinin ve kendilerine ayrılmış sermayelerinin veya iş yerlerinin bulunmaması mükellefiyetlerini etkilemez.

Kimler Vergi Mükellefi Olabilir?

Vergi mükellefi, bir gerçek kişi, tüzel kişi ya da tüzel kişiliği olmayan bir topluluk olabileceği gibi, bir vatandaş ya da bir yabancı da olabilir. Buna göre vergi mükellefiyeti nakdi (parasal) bir ödevdir. Buna karşılık ayni sorumluluk yani bir malın o mala ilişkin vergi borcuna tabi tutulması istisnai olarak karşılaşılan bir durumdur. Örneğin Katma Değer Vergisi Kanunu’nun “Vergi Teminatı” başlıklı 55. Maddesinde “Mükelleflerin fabrika, imalathane, ticarethane, şube, satış mağazası ve depolarında mevcut ilk madde, yarı mamul ve mamul madde stokları, üçüncü şahıslara satılmış veya rehnedilmiş olsa dahi, Katma Değer Vergisi ile zam ve cezalarının teminatı hükmünde olup, bedellerinden ilk önce sözü edilen hazine alacağı tahsil olunur.” Böylesi durumlarda vergi idaresi bakımından borçlunun kimliği ya da o anda o mala kimin sahip olduğu değil borcun güvencesini oluşturan malın bizzat kendisi ön plana çıkmaktadır. Ancak bu gibi durumlarda mükellefiyetin şekline ilişkin bir değişiklikten ziyade, ilgili eşyanın teminat niteliğinden bahsetmek daha doğru olur.

Bazı durumlarda verginin kanunda gösterilen mükellefi ile fiili mükellefi yani gerçek taşıyıcısı farklı kişiler olabilmektedir. Vergi Kanunlarında belirlenen mükelleflere kanuni mükellef ( yasal yükümlü), vergi yükünü somut olarak taşıyanlara ise gerçek yüklenici ( gerçek taşıyıcı ) denir. Örneğin KDV’nin kanuni mükellefi bir malı satan ya da hizmeti ifa eden (yerine getiren) kişiler iken, fiili mükellefleri yani gerçek yüklenicileri nihai tüketiciler (ürünleri satın alan ya da satın alma kapasitesinde olan gerçek kişiler) olmaktadır. Vergi dairelerine muhatap olanlar kanuni mükelleflerdir. Demek ki vergi yükünün ekonomik gerekçelerle bir başka kimseye aktarılmış olması, vergi ödevinin içerdiği görevlerin o kişiye aktarılması sonucunu doğurmamaktadır.

Tam Mükellef Dar Mükellef Kavramaları

Gelir üzerinden alınan vergiler bakımından mükellefler, tam mükellef ve dar mükellef olarak iki grubu ayrılmaktadır. Söz konusu ayrım çerçevesinde tam mükellef sayılanlar Türkiye içindeki ve dışındaki kazançlarının tamamı üzerinden vergiye tabi tutulurken, dar mükellef olarak nitelenenler sadece Türkiye’de elde ettikleri gelir üzerinden vergi öderler. Gelir Vergisi Kanunu 3. Maddeye göre Tam Mükellefler; Türkiye’de yerleşmiş olanlar yani ikametgâhı Türkiye’de bulunanlar ve bir takvim yılı içinde Türkiye’de devamlı olarak altı aydan fazla oturanlardır. 5. Maddede belirtilen Dar Mükellefler ise; Türkiye’de yerleşmiş olmayan gerçek kişilerdir. Benzer şekilde Kurumlar Vergisi Kanuna göre kanuni veya iş merkezi Türkiye’de bulunanlar tam mükellef, kanuni ve iş merkezlerinin her ikisi de Türkiye’de bulunmayanlar ise dar mükellef olarak kabul edilmiştir.

Sonuç

İdare hukukundan doğan genel ilişkilerin vergi hukuku alanına yansıyan özel bir görünümü olarak nitelendirilen vergi hukuku ilişkisinin asıl tarafları öncelikle borçlu tarafta mükellef ( yükümlü) olarak adlandırılan gerçek ya da tüzel kişiler ve bazı hallerde tüzel kişiliği olmayan bir kısım topluluklar; alacaklı tarafta ise devlet ya da daha teknik bir söyleyişle devlet adına vergilendirme işlemlerini yürüten vergi idaresidir. Bu ilişkiye bazı durumlarda mükellefler adına vergi sorumluları da eklenmektedir. Vergi sorumluları, vergi hukuku ilişkisine taraflardan biri adına ve hesabına bazı durumlarda katılmakta olduğundan ayrı bir taraf olarak yorumlanamaz. Vergi mükellefi, bir gerçek kişi, tüzel kişi ya da tüzel kişiliği olmayan bir topluluk olabileceği gibi, bir vatandaş ya da bir yabancı da olabilir. Türkiye içindeki ve dışındaki kazançlarının tamamı üzerinden vergiye tabi tutulanlar tam mükellef, sadece Türkiye’de elde ettikleri gelir üzerinden vergiye tabi tutulanlar ise dar mükelleftir.

AHBVÜ (Gazi Üniversitesi)
Maliye Bölümü Öğrencisi
Leyla Nur ÖVEN

Sorularınız için: davavergi@gmail.com

Yasal Uyarı: Yazılar tamamen yazarın kişisel görüşleri olup başka hiçbir kişi veya kurumu bağlamaz. Sitemizde yayınlanan yazılar telif hakları nedeniyle izin alınmaksızın ve atıf yapılmaksızın kullanılamaz. Yapılan atıflarda, MÜKELLEFHABER / www.davavergi.com adreslerinin belirtilmesi zorunludur.

Daha Fazla Bilgi Almak İçin Bizi Arayabilirsiniz:
WhatsApp chat